Türkiye’deki ilk açık hava müzelerinden birisidir Erdek Açık Hava Müzesi. 1948 yılında ilk kez bir açık hava müzesine ev sahipliği yapan bu yerden etkilenmemek mümkün değil. ama asıl etkileyen şey, bu müzenin kuruluş hikayesi, Bu hikayeyi paylaşmadan bu bölümü geçer isek, rahmetli Reşit Mazhar Ertüzün’e büyük haksızlık yapmış oluruz. Reşit mazhar Ertüzün, 1946-1949 yılları arasında görev yapmış bir kaymakam.
“1946 senesi mayısı’nın ondokuzuncu günü Erdek’e çıktım.
Sevgili Atatürk’ün Nutuk’unun ilk tümcesini anımsayanların dudaklarındaki gülümsemeyi görür gibiyim. O da 1919 senesi Mayısının ondokuzuncu günü Samsun’a çıktım diye söze başlamıştı. Nükte olsun diye aynı üslubu kullanmak istedim. O tanrısal kahraman Samsun’a vatanı kurtarmak için çıkmıştı, Ben fakir-i pürtaksir alevler içinde gülümseyen tanrıçaları yok olmaktan kurtarmak için Yarımada’ya ayak basmıştım, Fakat o gün üstleneceğim bu görevin bilincinde değildim.”
“Fakir-i pürtaksir alevler içinde gülümseyen tanrıçaları kurtarmak için” Reşit bey bir başka kitabı ” Kapıdağ Yarımadası ve çevresindeki Adalar Tarih ve Arkeolojisi üzerine Araştırmalar” isimli kitabının önsözünde bu şairane cümlenin ardındaki gerçekleri şöyle aktarmış, “Erdek Kaymakamlığı’nda işe başladığım günlerde Bandırma’ya giden şosenin göz alıcı beyazlığına şaşmış ve bunun sebebini sormuştum.
Balkıs’ın mermerleri ile yapılmıştır da ondan demişlerdi. Balkıs eski Kyzikos şehri idi yolun kıyısında olduğu için alınıp kullanılıverilen taşlarda bu şehrin canım binalarından sökülüp kırılan işlemeli mermerlerdi, Sütunlardı, heykellerdi. Bir zamanlar Dünya’nın harikaları arasında sayılan Hadrianus Tapınağı’nın içinde açılmış duran kapkara çukura gelince bunun ne olduğunu sormağa lüzum bile yoktu. besbelli bir kireç ocağı idi, o eşsiz anıtı yiyip kemiren bir yara bir kanserdi.
Değerli yapılara sıva olmadan önce kurtarıp derlemeğe çalıştığım eserleri, Erdek’te kurduğum Açık Müzeye yerleştirirken bu didinmelerime kendince acınan ve Hadrianus Tapınağı’ndaki kireç ocağını son işletenler arsında bulunan birisi: Günün birinde bir kaymakamın bu taşları toplamaya kalkışacağını ne bilirdim, Ocakta öyle heykeller yaktım ki çıplak kadınlar kireç olunca bile hala bana güler dururlardı’ demişti. Elinizdeki kitap işte bu sözler yüzünden yazılmıştır. Dudaklarında ölümsüz gülümseyişiyle sızlamadan toz olan o beyaz tanrıçalar beni yetkim dışındaki bir konuda kısır da olsa bir şeyler yapmağa, yazmaya zorladılar.”
Reşit Bey Çalışmalarını sürdürmüş kireç ocaklarını kapattırmış, Erdek ilkokulunun bodrum katında topladığı eserleri Erdek kaymakamlığı’nın bahçesinde kurduğu açık hava müzesi ile halkın görüşüne açmıştı. Sınırlı imkanlarla kurulan bu müze, Türkiye’nin ilk Açık hava Müzelerinden birisi.
Bu müzeyi yine Reşit beyi’in satırları ile aktaracağım ” Hasan Halet bey’den su borusu olarak yapılmış yeteri kadar çimento boru aldım. Bunları 80 cm’den 220 cm’e kadar çeşitli boylarda kestirdim, beyaza boyattım, küçükten büyüğe doğru yükselerek eserlerin altında kaide görevi yapacak sütunların arasına ikişer tane 50 cm’lik saksı görevi için içleri toprakla doldurulmuş borular yerleştirdim. Hepsini spiral şeklinde dizerek toprağa gömdüm.
Her Sütunun önüne üstündeki eserlerin envanter numarasını ve geldiği yeri gösteren bir plaka yapıştırdım. Aradaki saksıları çiçekledim ve onların çevresindeki toprağı çimledim, yürünecek yerleri mermer çakıl örtüsü ile kapattım. Böylece çiçeklerin de çekiciliğine kapılarak bir parka girer gibi olan ziyaretçilerin, spiral biçiminde yerleştirildiği için her eseri hem önden hem arkadan görmeden müzeden çıkmamaları sağlanmış oldu. Eserlerin altındaki bütün sütunlar ayrı yükseklikte olduğu için müzenin önünden geçenlerin eserlerin hepsini birden karşılarında dönermiş gibi görmelerini sağladım. Sonuç olarak müzecilik tekniği ile pek ilgisi olmasa da benim amaçlarımı gerçekleştirecek dünyanın en nev-i şahsına münhasır müzesini kurmuş oldum.
Ne yazik ki Reşit Bey’in Erdek’ten ayrılmasından sonra müzedeki eserler çalınmaya başlamış, müze bekçisiz, eserler bakımsız bırakılmış, Bu sırada emekliye ayrılmış olan Ertüzün, Kültür Bakanlığı’nın makamlarında müzenin kurtuluşu için ürettiği formüllere destek aramış.
Bu formüllerden biri de müzenin, neoklasik tarzdaki ahşap ve beyaz, tek katlı eski kaymakam evine taşınmasıydı. Ancak nihayetinde eserler Erdek itfaiye deposuna kaldırılmış, müze kapatılmış. Bu eserlerin büyük bir kısmı şimdi, 2003 yılında açılan Bandırma Arkeoloji Müzesi’nde korunuyor.
2009 yılında Erdek Açık hava Müzesi aynı yerde farklı bir tarzla yeniden açılmış, o günden bugüne alevler içinde gülümseyen tanrıçalar anısına dünü yaşatmaya devam ediyor.
Erdek merkezde Hükümet konağı yanındaki 400 m2’lik alanda kurulmuş olan Erdek açık hava Müzesi’ne ulaşımın oldukça kolay olması, müzenin ziyaretçi sayısını artıran önemli etkenlerden birisi.
Eğer Kyzikos Antik Kenti’ni ziyaret etme fırsatı bulamazsanız, en azından Kyzikos’ta bulunan heykelleri ve eserleri görmek için Açık hava Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Eserler arasında 3’üncü yüzyıldan kalma sütun tamburları süslemesi, aslan başlı su olukları, çeşmenin yarım kalan kubbesi, sunaklar ve lahitler bulunuyor.
Erdek Açık Hava müzesi nerede diye soracak olursanız haritada yerini aşağıda bulabilirsiniz.